Yokluğunun bilmem kaçıncı günündeyim. Saymadım! Masamda adın meze, kahpece attığın kahkaha kadehlerin sesi oldu. Ardı arkası kesilmedi sarhoşluğumun! Zor değil miydi? Sevgimi yok etmek…
Öyle bir çalımla geçtin ki hayatımdan kendi kalene koştuğunu göremedin! Evleniyormuşsun sevdiğim! Tenimi tenine adadın mı hiç? Aşk sarhoşluğuyla uyuduğun saatleri özlemez misin?
Halay sesleri azalmaya başladı. Dünden beri kınalar yakılıyor ellerine! Üç şey için kına yakılır derlerdi; evlenecek kıza, sünnet olacak çocuğa, vatani görevini yapacak ve belki de şehit olacak askere!
Sevgimin tabutuna Kına yakıyor ellerim… Ve sen birazdan o kapıdan içeri gireceksin. Sırtını yumruklayacaklar. Odana beyaz çarşaf koyacaklar. Kanaviçe işlenmiş yastıklar, dantel yataklar, asılı bir cibinlik… Ve başucunda bir bardak su hazır olacak! Sevgimi boğacak ellerin!
Kokumu kokunda hissedeceksin uzandığında. Sarılmak istediğinde farklı bir beden olacak yanında. Ellerin boş, ellerin çaresiz kalacak. Yastığını ilk akşamdan kendine arkadaş edineceksin.
Sabah farklı biri seslenecek; “Aşkım haydi uyan“. Burnuna kondurulan buse olmadan doğrulacaksın yataktan. “Günaydın” diyeceksin boşluğa ve yankı yapacak sesim kulaklarında; “Günaydın meleğim sana da”.
Yüzünü yıkamaya gittiğinde havlun bir avuç içinde değil lavabonun kenarında asılı olacak. Ve sen uzanıp alırken aynadan sana gülümsüyor olacağım. Arkamı döneceğim ansızın. Odalarda sesler yankılanacak; “Haydi, kahvaltın hazır hayatım”.
İşte diyeceksin onun sesi. Kâbus bitti! Koşarak çıkacaksın banyodan. Adımlarının altında ezilecek sevgim. Mutfakta bir çift yabancı bakış seni bekleyecek. Gülümseyen biri kahvaltının hazır olduğunu söyleyecek.
“Sabahları ben taze sıkılmış portakal suyu içerim” diyeceksin. Elin uzanacak bir dilim ekmeğe, yağını yıllar sonra ilk kez kendin süreceksin. Aklına minik kuş lokmalarım gelecek. Yağlı, reçelli, peynirli, salamlı minik lokmaları düşüneceksin.
Düğümlenecek boğazın! “Üşütmüşüm hanım” diyerek kalkacaksın masadan. Kelimelerin boğazında, kelimelerin sana yabancı gelecek, için ürperecek. Sıcak bir bardak çay alacaksın yanına.
“Sahi ben kaç şekerli içerdim?” diye zorlayacaksın beynini. “İki olsun yetmezse bir tane daha atarım” diyerek gülümseyeceksin. “Acaba dört şeker mi atardı?” diye aklından geçireceksin beni. Kendin kendine yabancı gelecek! Kendin kendine arsız!
Yaşam bir tokat gibi patlayacak suratında! Ölüm olacak yokluğum! Ütülenmiş gömleğin askıda takılı olacak. Düğmelerini sen ilikleyeceksin. İstem dışı kelimeler geçecek aklından;
“Hangi kravatı takmalıyım? Hangi gömleği giymeliyim? Pantolon şık durdu. Bunun altına bu ayakkabı uydu mu?”
Gözlerinden süzüleceğim yine avuçlarına… “Kol düğmelerinin ayrılma zamanı gelmiş” diyerek sesleneceğim sana. Onları ayırırken yine asacağım suratımı. “Akşama geç kalma, ayrılıkları uzun sürmesin düğmelerin” En önemlisi “Ayrılığımız uzun sürmesin, seni şimdiden özledim”. Gözlerini kapatacaksın artık.
Gözyaşların şiddetini arttıracak, yüzünü yıkamaya koşacaksın lavaboya! Hanım soracak “Hayırdır bey ne oldu?” diye. Hiç diyeceksin gözüme bir şey kaçtı.
Gözüne batacak hayallerin! Aynadan izleyeceğim seni. Yüzünü yıkarken ben havlunu öpeceğim. Sana değebilmek için! Ve ardından giyinip koşar adım çıkacaksın evinden. Bense kapının orada, hani eşikte bekleyeceğim seni.
Başka eller değerek uğurlarken gözlerimi kapatacağım. Derin derin soluklanacağım belki de! Gözlerin beni arayacak. “Hayırlı işler meleğim” diye sesleneceğim ardından; “Hayırlı işler olsun sağ salim geri gel”…
Minik arnavut taşlarını sekerek geçeceksin yine. Çizgiye basarsan görememekten korkacaksın beni. Bir bir atlayacaksın üstünden. Otobüs durağı kalabalık olacak. Elin hemen telefona gidecek, şimdiden özledim diye aramak isteyeceksin beni. Sen evinin telefonunu çevirirken ben taksi plakalarının arkasından bakacağım sana. Yanlış aradım işi arayacaktım diyerek kapatacaksın telefonunu.
Bedenin kırgın, umutların darmadağın… Diyeceksin; “Rüya olmalı!”. Yollara hayallerini gömeceksin. Yollara beni gömeceksin. Duraklar yokluğumu sayacak sana! Nefesim her an ensende!
İşe vardığında tebrikler alacaksın. Samimi arkadaşlarının dudaklarını okuyacaksın “Katlettin hayatını” ve sözler mutluluklar dilerim diyerek çıkacak ağızlardan şaşıracaksın.
Kaybedişinin şerefine patlatılacak şampanyalar. Ellerin günden güne buz tutacak. Beni her gördüğünde sen kaybolacaksın. “Özledim” diyeceksin, “Hataydı” diyeceksin. Bana dokunamamak günden güne yakacak seni. Benim her kayboluşum seni bitirecek!
Acıların ihanetin iğnesi olacak akrep gibi sokacaksın kendini! Etrafında ateşler yanacak. Ruhlar tamtam sesleriyle kutlayacak mutsuzluğunu. Bitti diye davullar vuracak belki de? “Aşkım bitti hayat devam” diyeceksin. Bense “Hayat bitti” diyerek ayrılacağım yanından. Ruhumu ateşlere gereceğim. Kanlı tokmaklar yaralayacak bedenimi!
Ve ben arkamı dönüp gideceğim. Sen yürümek istedikçe hayallerim dolanacak ayaklarına. Yıllar geçtikçe nasır tutacak bedenin. Kalbin elektrik tellerine gerilmiş bir çamaşırdan farksız gelecek gözüme! Kırıştıkça kurtulmak ister gibi sarılacaksın. Yanacaksın…
Unutmak istedikçe önüne çıkacak siluetim! Bebeğini ilk gördüğünde korkacaksın. “Allah’ım” diyeceksin “Onun burnu, onun bakışları…”
Ağladığında yetişemeyeceksin!Susturamayacaksın beyninde anıları, karşında bebeğini… Ellerin her akşam dokunmak isteyecek bana. Gözlerini kaçıramayacaksın kimseden. Gözbebeklerine yerleşeceğim. Bedeninde oturacağım adeta! Kalbin sıkışacak, bedenin yaşlanacak!
Günden güne düşeceksin siyah kuyulara. Yıktığın hayallerimi attığım kara kuyulara sen gireceksin! Elimde yüzüğüm karşına çıktığım gün gözlerinden kanlar boşalacak. Avuçlarımda başka bir sevgi, dudağımda başka bir isimle ayrılacağım yanından!
Beni çıkarttığın hayatında acı çekerken, ben uzaklaşacağım. Bir daha ne ismim geçecek ne de beni göreceksin? Akşam yatağa uzandığında gözlerin duvarlarda, gözlerin tavanda takılı kalırken “Acaba sarılıyor mudur?” diyeceksin. “Ellerini tutarak mı uyumuştur, eli kalbinde midir?”
İçinden çıkamadığın hayatında, çıkmayacak içinden. Gecelerce ağladığım, tükettiğim ıslak mendillerim boğazını gerecek. Kurumak için asmıştım oysa kalbimi! Isıttılar bak yeniden! Mutluluk kapı arasındaymış içeri süzüldü.
Yıllar sonra kızımın müjdeli haberini getirecekler sana. Acın katlanacak yatak odanda. Boşlukta sallanacak ellerin. Saatler çıkıp gidecek hayatından. Ölüm olacak yaşamanın amacı, ölümün olacak yaşamamın amacı!
Su koyacağım bebeğimin adını. Berrak, temiz, saf yaşam suyumla boğacağım seni içimde. Sevgin terk edecek kalbimi!
Ömrüme siyah bayrağı çekeceğim, gidişine halaylar çekilecek, gidişine gözyaşları serilecek, tabutuna kınalar yakacağım!
Ağıtlar bizim son şarkımız olacak. Seni olduğun yere gömerken senin isteğindi diyeceğim… Hayatımdan çıkmak senin dileğindi.
Giderken minik bir el tutacak kalbimi. Sarılacağım kızıma